‘Cadı’ filmi: Hüseyin Rahmi’nin mirası yeniden keşfediliyor
Amazon Prime'da yayınlanan yeni film 'Cadı,' gerçekçi ve natüralist bir anlayışla yazan Türk yazar Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 'Cadı' romanını tekrar gün yüzüne çıkarttı.
Başrollerini Furkan Andıç ve Buse Meral’ın paylaştığı filmin yardımcı oyuncu kadrosunda ise Çağdaş Onur Öztürk, Süreyya Kilimci, Elif Ürse, Manolya Maya, Hüseyin Soyaslan, Cengiz Orhonlu, Dilara Duman, Yağız Ata Dinçer, Ekin Pasvanoğlu ve Türk Sineması’nın usta isimlerinden Nur Sürer gibi kalabalık bir ekip yer alıyor.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanı, onun toplumsal eleştirilerini ve gözlem gücünü yansıtan önemli eserlerinden biridir. Roman, halk arasında batıl inançların ve hurafelerin nasıl yayıldığını, cehaletin bireyler ve toplum üzerindeki etkilerini ele alır.
Eserde, bir köşkte "cadı" olduğuna inanılan bir kadının çevresinde gelişen olaylar anlatılır. Gürpınar, mizahi ve eleştirel üslubuyla toplumun akıl dışı inanışlarını ve bunun doğurduğu trajikomik sonuçları işler. Roman, yazarın diğer eserlerinde olduğu gibi gözleme dayalı gerçekçi anlatımıyla öne çıkar.
Filmde de romanda olduğu gibi, bir dul olan ve yengesiyle yaşayan Fikriye Hanım'ın evlendirilmesi konusuyla başlar. Henüz bir dul olan Fikriye'nin evlendirilmesine dair toplum inancını açıkça yansıtan roman, bir kadının bekar olmaması yönündeki inanışı gözler önüne serer.
Sonunda Fikriye Hanım'ın evlendirilmesi için uygun aday Naşit Nafi Efendi olarak öne çıkar. Çocukları olan ve ilk eşinin öldüğü, diğer eşinin de şüpheli bir biçimde ortadan kaybolduğu Naşit Nafi Efendi gizemli bir karakter olarak tasvir edilir.
Bir yaşlı kadının eve gelerek anlattığı mite göre, Naşit Nafi Efendi'nin köşküne bir hayalet musallat olmuştur. Bu hayalet Efendi'nin ilk eşi Binnaz Hanım'dan başkası değildir. Söylentilere göre eşini kimseyle evlendirmek istemeyen bu hayalet Efendi'nin ikinci eşini de taşlıklarda boğarak öldürmüştür.
Bu nedenle Fikriye Hanım için köşk ürkütücü bir evden başka bir şey değildir. Ormanlık ve taşlık alanda yer alan bu ev, Fikriye Hanım tarafından "loş sofalar, karanlık geçitler ve üzüntü veren bir konak" olarak tanımlanır.
Köşke geldikten sonra ise Fikriye Hanım, köşkü oldukça gotik ve iç boğan bir yer olarak görmeye başlar. Eşlerini öldüren Mavi Sakal'ın Kalesi hikayesinde olduğu gibi burada da kilitli kapılar yer alır ve bu kapıların açılması arzu edilmez.
Bu hayalet hikayesinin bir benzerini Henry James'in Turn of the Screw novellasında da görürüz. Amerikan yazarın romanında da hayaletler ve doğaüstü olaylar anlatıcının gözünden aktarılır ancak bunların gerçek olup olmadığı okuyucuya bırakılır. Diğer bir yandan Hüseyin Rahmi Gürpınar bu olayları belli bir positivizm çerçevesinde şekillendirir.
Köşkte Fikriye Hanım çocuklara kimin getirdiği belli olmayan yemişler, kaybolan eşyalar hatta ölü eski eşten gelen bazı mektuplarla karşılaşır. Çocuklara bu yemişlerin nereden geldiğini sorduğunda "Yemişleri bize annem getirir, cadı annem" gibi cevaplar verirler. Evdeki hizmetçiler de bu duruma inanmış görünmektedir.
Aile çareyi son olarak bir ispritizma derneği ile iletişime geçerek bulur. Böylelikle seans düzenlenir ve gerçekler gün yüzüne çıkar.
Romanda olduğu gibi film de Osmanlı dönemindeki batıl inançlara dair büyük bir görüş sunuyor. Hurafelere oldukça inanan toplum, öldükten sonra Binnaz Hanım'ın üstünden kedi atladığına ve bu yüzden canlandığına inanıyor. Dönemin kadına bakışı üzerine de ipuçları veren roman, yaşlı bir kadının gelip bu hurafeleri anlatmasını kadınların bu tür konulara daha çok inandığına dair sinyaller verir.
Film ve romanda ise sonuyla alakalı bazı farklılıklar bulunuyor. Furkan Andıç'ın performansı ise biraz zayıf kalmış. Ancak genel olarak Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın romanının gün yüzüne çıkarılması ve gündeme getirilmesi açısından başarılı bir adaptasyon.
Haber Kaynak : TR.EURONEWS.COM
"Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır."